türkische zeitung | märz 2015 | kalemin kurşununu cana dönüştüren zülfikar ali

nterview mit Ali Zülfikar // Toplum Gazetesi- Zeitung // Ausgabe März 2015 //

Toplum Gazetesi // Mart 2015 // Söyleşi // Mehmet CANBOLAT

 

Kalemin Kurşununu, Cana Dönüştüren Zülfikar Ali

Çok katlı bir alışveriş merkezindeyiz. Koridorlar, hep öne odaklanmış ve aşar adım giden insanları ağırlıyor. Bir yerlere yetişme telaşı hemen hepsinde. Katlardan birinde oluşan, adeta beton bir oyuktaki gri duvarlarda asılı duran insanlar, evet insanlar ise, öylesine sessiz, bakışları bir o kadar anlam yüklü ve hemen hepsinde ayrı bir bilgelik gözünüze çarpıyor.

Yer yer bir muziplik, şaşkınlık, hüzün ve elbette acı. Boş baktıklarına, boşluğa baktıklarına kanmayın siz. Bakışlarında öylesi derin anlamlar yüklüdür oysa o isimsiz kahramanlarda.

Denizde, sürü halinde dolaşan balıklardan kimi gibi, takılıyorsunuz oltaya.

Ayaklarınız, size sırtını dönmüş ve hisleriyle çağıran sessiz ve isimsiz kahramanlara doğru yöneliyorsunuz. Sakın aldanmayın ama siz, o sessizliğe. Bunun ardında ne ararsanız var, ne okursanız artık. İsyan isterseniz, isyan var. Masumiyetse, o da var, hüzün, yalnızlık, bilgelik, hayat, yorgunluk, ya gülümseten ya da düşündüren anılarn izleri.

Ama hepsinin odağından insan var. Biz varız. Boynunu şaşkınlık, çaresizlik içinde öne doğru uzatmış büyük bir insan başına, aykırı bir dünyaya doğru doğru uzandığınızı hissediyorsunuz.

Günün doğuşu deyin bu hayal gücüne. Doğum sancısı isterseniz. Çaresizliğin en alası, düşünürseniz. Yardım çığlığı gibi de yansıyor ruhumuza hani. Ya anneniz onlar, ya babanız. Ya da Anadolu’nun bir köşesinde bıraktığınız, artık unutmaya yüz tutmuş, “öldü mü kaldı mı?” diye hallerini bile bilemediğiniz bir komşunuz onlar.

Uzaktaki yakınınız...

files/zeugma/pictures/galerien/presse/toplum.jpg

Düşünen bir kadın var karşınızdaki portrede. Size uzun uzun birşeyler anlatıyor o mıknatıs gibi bakışları. Şaşıran bir ninenin muzip avurtlarında yitip gidiyorsunuz. Yüzü gözü dikenli tel örgülere tutsak bir yaşlı kadının çığlık kokan yüzünde yitip gidiyorsunuz. Yoldaş oluyorsunuz gönüllüce acılarına.

Kara kalemle, bugüne kadar hiç görmediğiniz bambaşka bir resim tekniği alt üst ediyor insanı. Ya onlardan biri oluyorsunuz ya onların karşısında.

“İsimsiz kahramanlar” diyoruz ancak, onlar kelimenin tam anlamıyla, sizsiniz, benim ve elbette hepimiz. İster karşısında olun, ister kendiniz.

Bir anda Ali Zülfikar oluyorsunuz bu kahramanlarda.

Çünkü Ali Zülfikar onların hepsi. Horosan boylarından Anadolu’nun güneydoğu uçlarına sürüklenmiş bir göç tarihinden bir kesit. Gaziantep kırsalında doğup büyümüş, insanın doğasına yoğunlaşmış bir isim bu. Hem Ali, hem Zülfikar. Ama onun Zülfikar’ı, Hazret-i Ali’nin çift başlı kutsal kılıcından farklı. Onunkisi, elinden yıllar boyu hiç düşürmediği fırçası ve elbette, sıkı sıkıya sarıldığı kurşun kalemi.

Ali Zülfikar, bugüne kadar nedense kendi dünyasına kapanmış bir sanatçı. 17 yıldır Köln’de yaşıyor. Malum sebeplerle terkettiği Türkiye’nin dışında, Almanya’da kendi dünyasında adeta bir tutsak yaşam sürdürüyor. Kendi dünyasında doğurup, emzirip besleyip büyüttüğü insanlarla adeta bir komün düzeni yaşayan bir farklı sanatçı.

Ya onlar var, ya yok. Varsa onlar, Ali Zülfikar da var, yoksalar, O da yok. Tanımsız ve bugüne değin tanık olmadığımız ve öyle ki hiç yaşanmamış bir sessiz aşk onlarınki. Günün neredeyse, üçte ikilik bölümünü, abartısız, kurşun kalemi ve tuval ile geçiriyor. Ve elbette hayal gücü de var sofrada. Onun isyanları, dünyaya sitemi, insana sevgisi, anıları ve acıları ve de sevinçleri elbet.

Değişik duygu ve düş dünyasının sanatçısı Ali Zülfikar. İddialı olmasın ama, Bir yıl içinde kurşun kalemiyle ürettiği sayısız insan manzarası, bugün Almanya’nın birçok galerisinde sergileniyor. Sanat dostu Avrupalılar’ın oturma odalarını, bürolarını siyah beyaz renk dostluğunda süslüyor.

Dünyada bu teknikle çalışan sessiz sedasız bir kurşun kalem dahisi Ali Zülfikar. Soyut hayal gücünden somut bir görsel değil onun eserleri. Tutup sarılacağınız, dertleşeceğiniz, sofranızı paylaşacağınız kadar canlı bir yoldaş onlar. Gözleriniz büyüyor, iri gözlü, kirli sakallı bir bilge yüzle bakıştığınız zaman. Tutup kucaklıyor gibi bir duygu yükseliyor yüreğinizden. 

Ali Zülfikar, sonradan olma veya -...canım sıkılıyor. Kendime bir uğraşı bulayım. Aaaa.. biraz resim çalışayım...” diyen biri değil. Resim sanatını günün her saatinde bire bir yaşayan bir usta O. Kendini bildi bileli birşeylerin tasvirine yoğunlaşan bir çizgi şovalyesi. Daha sekiz yaşında iken, sınıftaki kız arkadaşına atfen çizdiği bir resime, sınıf öğretmeninin, büyüklük zoruyla “el koyduğu” “zimmetine geçirdiği” bir isim. O ilk çalışması bugün bir tutku gibi gibi onda. Hasret depreşir gibi, hatırladıkça dalıyor.

“Keşke o ilk resim çalışmam bugün elimde olsaydı.” diyor ve ekliyor: “Ben bugün Ali Zülfikar isem, beni ben yapan bir göznurudur, hayalgücümdür o ilk resim. İlk aşk da diyebilirsiniz” diye ekliyor.

Ali Zülfikar’ın bu özlemi dikkatimizi çekiyor ve hemen FB sayfamızdan tüm dünyaya O’nun ilk resim hasretini duyuruyoruz. Yayının üzerinden 7 saat geçmeden, Antalya yöresinden olup,

1978 yıllarında Gaziantep’in Göçmen Köyü İlkokulu’nda öğretmenliği yapan ve halen emekliliğini yaşayan Esat Soydemir ses veriyor: “Aradığınız kşi benim” dercesine, Ali Zülfikar’a duygusal bir mektup döşeniyor. Emekli Öğretmen Esat Soydemir, şöyle diyor: "...Oğlum seni hatırladım. Özellikle sizin evdeki lüks lambası altında yediğimiz yemeği bile hatırlıyorum. Başarın beni mutlu etti, resimle ilgili olayı çok iyi hatırlamıyorum. Çünkü; 35 yıl geçmiş. İyiki resmini almışım, çok iyi bir ressam olmuşsun. Bak elimde olsa da sana versem. Yalnız nerede olduğunu hatrlamıyorum. Baban, annen, ablan çok iyi insanlardı, bize çok iyi baktılar. Umarım, sağdırlar. Cennet ablan nasıl? Buralara yolun düşerse beklerim. Antalya'da yaşıyorum..."

Ali Zülfikar, Elazığ Fırat Üniversitesi’nde resim sanatı dalında olgunlaşan, farkındalık yaratan ve ilk bireysel sergisini okuduğu üniversitede açan bir isim. Kabına, toprağına, kendi dünyasına sığmayan ve hayal gücü dışında kurşun kalemden başka silahı olmayan bir kalemşör.

Sanatçı olmak galiba, böyle birşey olsa gerek. Kolay değil ama, aykırı söylem ve tasvirler yüzünden acı çekmek de var. Baskı görmek de. Başka dünyalara kaçmak da var işin ucunda.

Ne desek az, ne desek eksik kalacak gibi. Ali Zülfikar’ı şahsen tanımak yetmiyor. Onun aykırı dünyasında vücut kalan öylesi canlı ve etkileyici, iz bırakan isimsiz kahramanları mutlaka tanımak gerek. Bugün herbirine Alman sanatseverler, binlerce Euro ödeyerek sahip oluyor. Offenbach’ta sergilenen 22 çalışması da, 1 yıl içinde ürettiği onlarca eserden bir seçki diyebiliriz. Kurşun kalem ve beyaz bir tuvalla başbaşa kalmayagörsün; Ali Zülfikar, onun için yeni bir dünyaya yolculuk başlıyor demektir.

Tanımak, kahramanlarıyla tanışmak ve bir kurşun kalemin Zülfikar kılıcı gibi, Ali’nin elinde, yüreğinde eriştiği boyutu, gücü görmek istiyorsanız, sergi her nerede duyarsanız; gezin diyoruz.

 

BİLGİ: 

Ev sahipliğini Kunstverein Offenbach e.V. adlı sanat derneğinin yaptığı bu sıradışı ve dünyada bir tek olan tekniğe özgü ölümsüz yapıtlar, “Aliceplatz 11 63065 Offenbach” adresindeki büyük bir alışveriş merkezinin 1. katındaki sanat galerisinde 7 Mart akşamına dek sergileniyor. İzleyenler sanatın farkını hemen görüp, pişman olmayacaktır,

bizden söylemesi...