TOPLUMSAL // Almanya’daki Erdoğan resmi tartışmaları sınırlar aştı

Almanya’daki Erdoğan resmi tartışmaları sınırlar aştı

Federal Almanya’nın Rheinland-Pflaz eyaletine bağlı küçük yerleşim merkezlerinden Linz’de düzenlenen alçakgönüllü bir toplu sergi, bir anda ülkenin ve Avrupa’nın güncel haberleri arasına girdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili eleştirel bir portre, Almanya’da giderek yayılan “Erdoğan fobisini” bu kez sanat üzerinden gündemin ilk sıralarına oturttu ve dünya ajanslarında da yer buldu. Bu arada Türkiye’deki muhalif sanata yönelik baskılar ve “Erdoğan’ın otokratik ısrarları” yeniden kamuoyunun gündemine girmiş oldu.

 12 Kasım 2018 Pazartesi 10:40
Almanya’daki Erdoğan resmi tartışmaları sınırlar aştı
 

TOPLUMSAL- KÖLN

Federal Almanya’nın Rheinland-Pflaz eyaletine bağlı küçük yerleşim merkezlerinden Linz’de düzenlenen alçakgönüllü bir toplu sergi, bir anda ülkenin ve Avrupa’nın güncel haberleri arasına girdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili eleştirel bir portre, Almanya’da giderek yayılan “Erdoğan fobisini” bu kez sanat üzerinden gündemin ilk sıralarına oturttu ve dünya ajanslarında da yer buldu. Bu arada Türkiye’deki muhalif sanata yönelik baskılar ve “Erdoğan’ın otokratik ısrarları” yeniden kamuoyunun gündemine girmiş oldu.

Çalışmalarını 2001 yılından bu yana Köln’deki atölyesinde sürdüren, bu arada 170’i aşkın uluslararası sergiye katılan ressam Ali Zülfikar, Linz’deki Klio Sanat Galerisi’nde düzenlenen yeni bir toplu sergide Türkiye ve Erdoğan konulu özgün yapıtıyla yer aldı. 2 metre eninde ve 140 santim boyundaki dev portre, Zülfikar’ın yıllar içinde geliştirdiği tekniğini ve malzemesini yansıtıyordu. Özgün biçemiyle dikkat çeken yapıt, Erdoğan politikalarına ve Türkiye’deki gelişmelere yönelik ağır bir eleştirileriyle karma serginin bir anda odak noktasını oluşturdu.

ODATV’NİN ETKİSİ

Zincirleme gelişen olaylar, bundan sonra sosyal medya ile gerçek gazeteciliğin artık yerleşik haber mekânlarından çok ayrı düştüğünü, ana akım medya ile yerleşik siyasetin toplumsal damarları denetleyemediğini bir kez daha gösterdi. Etkileyici boyutlarda ve özgün bir teknikle işlenen portre ve sanatçının tutumu, sergi açılışından önce Odatv’de haber olarak yayımlanınca olay büyüdü. Haberde, 4 Kasım’da açılışı yapılacak sergide Erdoğan’ın eleştirel bir portresinin de yer alacağı ve serginin yeni tartışmalara neden olabileceği bildiriliyordu. Nitekim beklenen gerçekleşti. Bu arada Odatv’nin bir haber sitesi olarak etkisi de yeniden kanıtlanmış oldu ve mevcut medyanın dışında muhalif haber alanlarının sınırlar/diller ötesi bir enerji taşıdığı gerçeği bir kez daha kendisini kanıtladı.

Odatv’deki haber sonrasında Türkiye’nin Mainz Başkonsosluğu’nun, muhtemelen “durumdan görev” çıkararak veya AKP’li çevrelerin ihbar ve uyarıları üzerine Linz Belediye Başkanı Hans Georg Faust nezdinde yazılı ve sözlü başvuruda bulunduğu ortaya çıktı. Mainz Başkonsolos Sibel Müderrisoğlu’nun, resmin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı yaraladığı ve kişilik haklarını zedelediği gerekçeleriyle sergiden kaldırılmasını istediği bildirildi. Bu arada Müderrisoğlu’nun eyalet kültür bakanlığı nezdinde de portrenin sergilenmemesi için ayrı bir başvuru daha yaptığı öğrenildi.

4 Kasım pazar günü öğleden sonraki açılışta ise küçük çaplı bir skandal yaşandı. Belediye Başkanı Faust, resmin kaldırılacağını bildirince sanatseverler ve ressam Ali Zülfikar, açılış kokteylinde, bunun Alman Anayasası’nı çiğnemek anlamına geleceğini belirttiler ve protestolarını yaygınlaştırdılar. Ali Zülfikar, sergiyi terk etmeyeceğini, ters çevrilmiş olan yapıtıyla o mekânda duracağını bildirdi. Giderek sertleşen tartışmalar sergiye medyanın ilgisini daha da yoğunlaştırdı. Tartışmaları cep telefonuyla kaydeden sanatseverler, görüntüleri medyaya da ulaştırdılar.

Sergi mahallindeki sürtüşmeleri ve sanatçıyla yerel yönetim arasındaki skandal cepheleşmeyi Alman Basın Ajansı ve yerel gazeteler de haberleştirince, olay bir anda ülke boyutlarına sıçradı. Protestoların artması üzerine, Belediye Başkanı Faust, Alman Dışişleri Bakanlığı, güvenlik birimleri ve sanat danışmanlarıyla konuşup bilirkişi raporlarını değerlendirdikten sonra pazartesi günü akşam saatlerinde ressamdan özür diledi ve yapıtın sergileneceğini duyurdu.

Portresinin bu tartışmayla Almanya sınırlarını da aşan bir ilgi odağına dönüştüğünü ve sadece Almanya ve Avusturya değil, Londra ve Stockholm’den bile yankılar aldığını kaydeden Antepli sanatçı, Toplumsal’ın bütün bu gelişmelerle ilgili sorularını yanıtladı.

ANAYASA ÇİĞNENİYORDU

- Erdoğan portrenizin sergilenmesine yasak getirilmek istenmesi, Almanya’da bir anda günün konusu haline geldi. Size göre ne oluyor?

ALİ ZÜLFİKAR - Almanya’da “sanata sansür” konmasının daha önce de birkaç örneği yaşanmıştı aslında. Jan Böhmermann’ın yaşadıkları biliniyor. Ayrıca yakın arkadaşım olan sanatçı Thomas Baumgärtel’in Erdoğan ile ilgili bir eseri uluslararası sanat fuarı Art Karlsruhe’de indirilmişti. O zaman eseri indiren o sanat galerisi ağır eleştiriler almıştı. Erdoğan’ın Avrupa’ya uzanan elleri konuşuluyordu. Herhalde benim eserimde de aynı sonucu alacağını düşünen Türkiye’nin Mainz Başkonsolosu Sibel Müderrisoğlu, Linz Belediye Başkanı Hans Georg Faust'a yazılı ve sözlü olarak “Erdoğan’ı ve Türkiye’yi incitici ve küçük düşürücü” olduğu gerekçesiyle portrenin sergiden kaldırılmasını istiyor ve bu isteği yerine getirmek için sergi küratörü Dr. Denise Steger’e eseri sergiden “men ettiğini” bildiriliyor. Bu karar bana yazılı olarak iletildikten sonra, “eserimi” kimsenin sergiden kaldıramayacağını, yasaklayamayacağını belirterek, Linz Belediye Başkanı ve sergi küratörü ile uzunca bir tartışma yaşadım. Sonuçta, eserimi, ters çevirerek ve arkasına da “Bu eser Erdoğan korkusu yüzünden Linz Belediyesince sansürlenmiştir” notuyla sergiledim. Eserimin sansürlendiğini belirten bir basın açıklaması yayınladım.

Bu olay Almanya gibi demokrasi temelleri üzerine kurulu bir ülke için skandal bir durumdu. Çünkü, Alman Anayasası’nın 5’inci maddesinin 3’üncü fıkrası ihlal ediliyordu, yani yasaklama anayasal bir suçtu. Sanatçıların sanatlarının özgür bir şekilde ifade etmeleri garanti altına alınmıştı. Siyasi liderlerin baskıları sonucunda sansürlenen eserlerin sayısının artması bir tedirginlik yarattı. Bu açıklamanın ardından yoğun bir baskı sonucunda sergi açılışında eseri sergileyip, “sansür” etiketi sanatseverlerce parçalandı ve “anayasal suç” işlendiği belirtildi. Bu durum, Almanya’da baskıların sayısına bir yenisini ekliyor, anayasayı işlevsiz hale getiriyor. Sanatçıları bu yönlü bilgilendirince bana destek arttı. Bu destek sonucunda Belediye Başkanı da geri adım attı. Bu olayı Dışişleri Bakanlığına aktardı. Alman hükümeti yetkililerinin ve kamuoyunun baskısı sonucunda Erdoğan hayallerini ulaşamadı. Başta “Stockholm Center For Freedom” olmak üzere Die Welt, Stern, ünlyü sanat dergisi Monopol Magazin, Der Standard, Süddeutsche Zeitung, ZDF, TAZ, RTL, Deutsche Welle gibi büyük basın kuruluşları manşetten girdi.

BEN SAVAŞA KARŞIYIM

- Sanatınızın ister istemez siyasetle üst üste çakıştığını, daha doğrusu siyasallaştığını gördünüz. Oysa siz sanatınızın önemli olduğunu belirtiyor ve ısrarla sanatçılığınızın öne çıkarılmasını istiyorsunuz. Bu sanat-siyaset örtüşmesini ve ortaya çıkan sürtüşmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

ALİ ZÜLFİKAR - Sanat piyasasında şu ana kadar siyasal liderler üzerine çalışmalar yapıp sergilememiştim. Toplum vicdanı ve toplum üzerindeki baskıların beni derinden yaraladığını fark ettiğim için kendimi sorumlu hissetim. Son 4 yıldır savaş ve savaşın yarattığı travmalar üzerine çalışmalar yapmaya başladım. Belki içimde büyüyen sızının bir parçası olarak ortaya çıktı. Maalesef siyaset ahlaki çöküntü yaşayınca, bu çöküntüyü işlemek bana düştü. Aslında bu eseri ben yaratmadım, yıllarca Erdoğan’ın ve Türkiye’nin yarattığı bir eserdir. Ben kimseye hakaret etmedim, kimsenin kişilik haklarını, dini inançlarını da zedelemiyorum, sadece sanatsal perspektifimle Türkiye’de yaşanan olaylarının bir kompozisyonunu yansıtıyorum.

SANAT DÜŞMANLIĞI

- Türkiye Mainz Başkonsolosluğunun yapıtınızın sergilenmemesi için yaptığı müdahale, sizce nasıl yorumlanmalı?

ALİ ZÜLFİKAR - Geçen sene Avrupa’nın Essen kentindeki Philharmoni’de düzenlenen “2017 yılının en iyi ressamı” ödülünü almadığım için kendi medya kuruluşlarında sansürlenmiştim. Sanatçılara, gazetecilere ve basın mensuplarına uygulanan sansür ve baskı yöntemleri demokratik ülkelerin başvurduğu bir yöntem değil, kendi hukuksal dayanaklarını oturtamamış ülkelerin, yani “muz cumhuriyeti” diye tabir ettiğim ülkelerin bir yöntemidir. Bana uygulanmak istenen sansür girişimi, kendi ülkemizin içinde bulunduğu aczi de ifade eder. Öyle hızını alamamış ki, dış ülkelerde yaşayan aydın ve sanatçılara müdahale etme gereği duyuyor. Bu, o ülke açısından küçük düşürücü bir durumdur. Bu girişim bir bakıma eseri “teyit etmek” anlamına gelir. Demek ki, eser meseleyi tam işlemiştir. Mainz Baskonsolosu Sibel Müderrisoğlu önce Belediye Başkanı üzerinden sonuç alamayınca, Rheinland-Pfalz Eyaleti Kültür Bakanlığına başvuru yaparak “T.C. Cumhurbaşkanını yaraladığı, Türkiye'yi karaladığı” iddialarıyla, eserin sergiden kaldılmasını istiyor. Bu durumu anlamakta zorlanan sadece ben değilim, bütün kamuoyu olsa gerek. İçine düşmüş oldukları durum, şu anki devlet erkinin halini, demokrasi, hukuk, insan hakları, basın ve sanat özgürlüğünün Türkiye’deki seviyesini çok iyi açıklıyor. Türkiye’yi yönetenlerin ülkeyi yönetemediği anlaşılıyor. Kendi ülkelerinde siyasal müdahalelere benzer yöntemlerle dışarıda da sonuç almaya kalkıyorlar, bu bir alışkanlık haline geliyor. Ama yürümüyor.

YANLIŞ HESAP GERİ DÖNDÜ

- Almanya’daki sanat çevrelerinin yapıtınıza karşı gösterdiği duyarlılık ve dayanışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Böyle bir dayanışma var mı?

ALİ ZÜLFİKAR - Alınan bu karar beni ve sanatçı arkadaşlarım, sergi küratörümüz Dr. Denise Steger’i derinden yaraladığı gibi, Federal Almanya anayasasının temelini oluşturan insan haklarına, genelde basın özgürlüğü ve sanatçıların sanat yaratma iradesine vurulmuş bir darbeydi. Bu olay karşısında Linz Belediye Başkanı sayın Dr. Hans Georg Faust’ın asıl görevi bizleri korumak olması gerekirken, o bu görevinden uzaklaştı. Bu da basına “skandal” olarak yansıdı. Serginin açılışında bu görevini kendisine hatırlattım, sonuçta bir gün sonrasında dışişleri bakanlığından gelen notla ve bilirkişi raporuyla hatasından geri döndü. Yani sanat insanlarının cesaretini ve çalışma alanlarını kırmaya yönelik bu adım geri tepti. Dolayısıyla Erdoğan hükümetinin Avrupa'da estirmek istediği korku rüzgârının bir bakıma önüne geçmiş oldum. Sansüre karşı tepkiler de zaten çığ gibi büyüdü. Bir anda ülke gündeminin ilk sıralarına yerleşti.

https://www.toplumsal.com.tr/kultur-sanat/almanyadaki-erdogan-resmi-tartismalari-sinirlar-asti-h36864.html